17 Nisan 2015 Cuma

Elfida -Bölüm 7-

Elfida

-Bölüm 7-

Senin mutluluğunu tamamlamak için geldim. Yılların üzerinde yarattığı o belirgin çizgilerin seni okuyabilmem için yeterli. Bana eğer ümidimi sorarsan seni göstereceğim. Eğer mutluluğumu, hevesimi, aşkımı sorarsan seni göstereceğim. Bana geleceğimi sorarsan, seni göstereceğim Elfida! Sen benim yarım kalmış hevesim gibi hep arzumda ve aklımdaydın...

Şehre dönmemiz gerekiyordu. Onun görmesi gereken bir kaç işi vardı. Ben de evi öylece bırakıp çıkmıştım. Kedim bir şekilde karnını doyururdu ama onu merak ediyordum. Kediler söylendiği gibi nankör değildirler. Bu insanların her şeyi işlerine geldiği gibi yorumlamasından kaynaklanıyor. Nankörlerse bile en azından benim onu evde bırakıp gitmem kadar nankör değiller. Hazırlanıp çıkış işlemlerini halledip çoktan yola koyulmuştuk, ben onu takip ediyordum. Aynadan sürekli beni kontrol ettiğini görebilecek kadar yakından takip ediyordum. Gülümsüyordu ama yine de tanamlanmış bir gülümseme değildi.

Telefonum çaldığında arayanın Elfida olduğunu gördüm;
-Efendim?
-Ben ileriden ayrılacağım. Akşam kafede buluşalım mı?
-Sana geleyim?
-Hayır hayır. Hep gittitiğimiz kafeyi biliyor musun?
-Evet, biliyorum. Akşam orada olacağım.
-Tamam, görüşürüz...
-Şey! Elfida! Seni seviyorum...

Kapatmıştı. Durumu anlamış olsa da bana tam anlamıyla ısınmış değildi. Bana alışmış değildi. Bu zamanla çözülebilecek bir durumu fazla dert etmemeliydim. Sadece sabırsızdım. Sanki yıllarca uyumuşum ve uyanıp her şeye yeniden başlıyor gibiydim. Kaybettiğim yılların acelesi vardı ve onları kazanmanın endişesini taşıyordum...

Saat 20:12

Bir zamanlar sık sık geldiğimiz cafeye gelmiştim. 20:30'da burada buluşacaktık. Burayı biliyordum ama kendim Özgür olarak hiç gelmedim. Ben resmen hasta biriyim! Yani kendimi öyle hissetmeye başladım. Evet sen Özgür! Başkası değilsin, sadece kafanı toparla! İçeri girdiğimde onu ligüstrüm ağacının yanındaki masada gördüm. Sandalyeyi çekip "Erken gelmişsin?" oturdum. Yüzüme baktı ve gülümsedi "Konuşmamız gerektiğini düşünüyorum, gerçekten çok konuşmamız lazım.". "Evet haklısın." diyerek bir an kafede çalan müziği işittim, "Duyuyor musun? Lykke Li, Possibility.Sevdiğin müzik, belkide en sevdiğin." Müziğe kulak vererek "Evet, olasılık. Hep bir olasılık vardır." diyerek gülümsedi. "Hep." diyerek ekledim. "Bir şeyler söyleyelim, böyle yerlerde boş masada oturanları pek sevmezler.", "Evet haklısın." diyerek garsona gelmesi için işaret ettim. Menüye bakmadan kendime türk kahvesi söyledim, o da suffle ve espresso siparişi verdi. Garson masadan uzaklaşınca ona doğru yaklaşıp "Nasıl oldu? Yıldırım, çok gençmiş?" Onu üzmek istemiyordum ama şimdi tam da bunu yapıyordum. "Özür dilerim ama merak ediyorum.", "Hayır problem değil, gerçekten" diyerek devam etti "Biz evlenecektik ve kendimize ev almıştık. Haftasonları ya da boş günlerimizde eve gider dokarasyon işleriyle uğraşırdık. Hevesliydik yani, hoşumuza gidiyordu. Bir gün yeni aldığımız avizeyi tavana montelemek için ayaklı merdivene çıktı. Çıktığı yer yüksek değildi ama ben merdiveni tutuyordum yinede. Sonra benden mutfakta unuttuğu tornavidayı getirmemi istedi, mutfakta tornavidayı ararken salondan bir ses geldi..." Gözleri doldu ve bir kaç damla gözyaşı süzülmeye başladı yanaklarından. "Salona gittiğimde yerde öylece yığılmıştı. Heralde dengesini kaybetti, yere düşünce de mermerden yapılmış küçük bir heykel vardı kafasını ona çarpmış. Başında çizikler vardı, hemen ambulansı arayıp çalıştığımız hastaneye kaldırdık. Testler falan yapıldı beyin kanaması dediler, ameliyata aldılar..." Gözyaşlarından iyice ıslanan yanaklarını masadan aldığı peçeteyle sildi. "Ameliyattan çıkartılıp yoğun bakıma alındı. Günlerce gözümün önünde eriyip gitti... Beyninde aşırı hasar vardı, bitkisel hayata girmesi kaçınılmazdı. Öyle de oldu... Sonra ailesi yaşamını sonlandırması için kağıtları imzaladılar. 3 hafta bekledik... Ben olsam yapmazdım, imzalamazdım! O öyle ya da böyle orada yatıyordu..." Yanına yaklaşıp ona sarıldım... Anlattıkları o konuştukça yerine yerleşen bir puzzle gibiydi kafamda... Ben o günden sonrasını hatırlamıyordum. Derin derin ağlıyordu, geçen zaman çığlıklarını almış saf bir hüzün bırakmıştı ona. Ölüm böyle bir şeydi çünkü; acısı sizinle bir süre kalır daha sonra o acı yerini derin bir boşluğa bırakır. Siz o boşluğa baktıkça hüzünlenirsiniz, belki bir tebessüm oluşur yüzünüzde ama üzülürsünüz. Ilk günün acısı olmaz belki ama hüzün hep o boşluktadır...

O sırada siparişlerimiz gelmişti, Elfida yerinde doğrulup yaşlı gözleriyle gülümseyerek "Beni ağlattın şimdi de suffle mi yedireceksin?", omzunu sıktım "Üzgünüm, sadece benim de aklımda sorular vardı..." Kahvemden bir yudum aldım ve bardağına su doldurdum "Hadi iç biraz," diyerek bardağı dudaklarına götürdüm. Bir yudum aldıktan sonra bardağı avuçlarının arasına alarak "Üzülmeni istemiyorum ama şu an yanımdaysan sırf yaşanmışlıkların hatırına, seni belki seveceğim bunu bilemem ama şimdi anıların hatırıyla yanımdasın." Haklıydı, durumu çabuk bile kabullenmişti. Ona zaman vermem gerektiğini biliyordum. "Bazen ben de merak ediyorum, neden ben?" dedim madasa ki papatya desenli peçeteye bakarak. "Eğer bu olacaksa sen ya da başkası, fark etmez. Garip olan anıların yeniden bir beden bulması." suffleden bir kaşık almış ve kaşığı ağzında tutuyordu.
"Yaşayacaklarımızı gördüm Özgür, bu bir anlamda benim o gördüklerimi yaşamadan ölmeyeceğim anlamına mı geliyor?" diyerek haylazca bana güldü. Gözlerinin nemi henüz geçmemişti... Üzülmeyi haketmiyorsun Elfida, hele ki ağlamayı hiç!

Sen üzülme diye aşkın beden beden geziyor belki de. Yüreği güzel kendi güzel kadın!

Hiç yorum yok:

Yorum Gönder