7 Nisan 2015 Salı

Elfida -Bölüm 5-

Elfida

-Bölüm 5-

Bütün geceyi o küçük salonda birbirimize bakmadan uyuya kalma başarısıyla geçirmiştik. Uyandığımda saat yediyi yirmi geçiyordu. Camın önündeki tekli koltukta dışarıya bakıp kahvesini yudumlarken görmüştüm onu. Yanına gittim "Günaydın." diyerek karşısındaki koltuğa oturdum. Bana bakmıyordu, baktığı yöne baktım. Gece yağan çiğden ıslanmış yapraklar üzerindeki ıslaklığı damla damla toprağa döküyordu. "Nasılsın?" diye sordum, "Karışık. Sen?", "Sabırsız." diye cevapladım. Kahvenin ıslattığı dudaklarına baktım, çenesinin kıvrımlarına... Bir zamanlar yaşadığım şehirdin sen Elfida. Sokak sokak gezdiğim, gecesini gündüzünü ayrı sevdiğim, deniz kokulu bir şehirdin sen. Bir anda bana baktı ve beni onu izlerken yakaladı. "Tanıştığımız günün ertesi bir Pazar günüydü hatırlıyor musun?" diye sordu. "Evet, Mudanya'da kahvaltıya gitmiştik." diye cevapladım. Elindeki kalemle oynayarak "O gün girdiğimiz kitapçıda bana bir kitap hediye etmiştin?", "Evet, Yüz yıllık yalnızlık kitabıydı." diyerek sözünü kestim. "Peki neden o kitap?" diye sordu ve ben de beklemeden "Çünkü Marquez. Çok seversin." diye cevapladım. Derin derin nefes almaya başladı "Sen, çok eminsin... Söylediklerin doğru, hem de harfiyen. Nasıl oluyor anlamıyorum!". "Bana inanmaya başlamalısın Elfida. Durumun garipliğini anlıyorum ama bu sana hissettiklerimi değiştirmez." Sehpanın üzerindeki gümüş bibloya dalmıştı, "Elfida, beni dinliyor musun?", gözlerini hızlıca kırparak "Evet... Sadece hislerini düşünüyorum, onlar karşılıksız kalacaklar." Beni ilk kez bu kadar acıtmıştı. Göğsüme batan bir şeyler hissetmiştim. "Biraz daha nazik olamaz mısın?" gözlerim dolmuştu. Karşısında ağlamak istemiyordum. Kendimi dışarı atarak verandadaki ahşap salıncağa oturdum. Gözlerim, ağlamaya hasretmişçesine boşalıyordu. Yıllardır ıslanmayan gözlerim sanki kendini temizliyordu... O sırada yanıma geldi "Lütfen, beni yalnız bırakır mısın...", "Seni üzmek istememiştim, özür dilerim." dedikten sonra biraz bekleyip içeri girdi. Beni üzmek istemeyip beni paramparça ettin Elfida. Sana kızamıyorum bile çünkü seni seviyorum. Beni yıpratan şey ise bu duygularımı sana rahatça söyleyememem. Bir süre ağladım. Evet, içimdeki acıları gözyaşımla yıkıyor gibiydim... Sonra O, Elfida, yine yanıma geldi. O gelince her şeyimle ona ait hissediyordum. Ona karşı koyamıyordum, kızamıyordum. Omuzumu sıktı "Üzgünüm, gerçekten üzgünüm." diyerek peçete uzattı. "Üzülme. Bunu istemem." diyerek sağ omuzumdaki elini sıktım. Ona dokonmuştum. Bir ilaç gibi gelmişti. "Hadi, sil gözyaşlarını. Toparlan, güzel bir kahvaltı yapalım." diyerek yüzüme güldü. Pişmanlık duyduğu beliydi. Bana gerçek hisleriyle yaklaşmasını istiyordum, pişmanlığın getirdiği merhametle değil...

Kısa sürede hazırlanıp kahvaltı için evden ayrılmıştık. Hastaneyi arayarak zaten 8 gün sonra çıkacağı iznini erkene aldırmıştı. Onun arabasıyla 4 km yukarıdaki organik kahvaltı veren restorana doğru gidiyorduk. Arabayı ben kullanıyordum. Her zamanki gibi... O diğer koltukta oturup etrafı izlemeyi yeğlerdi, şimdi de öyle yapıyordu. Bunu bildiğimin farkındaydı. Camını aralayıp rüzgarın parfümünü bana koklatmasını da çok severdi. Sevdiği her şeyi biliyordum. Beni sevdiğine neden emin değildim? Asıl emin olmam gereken şeyi bilemiyordum...

Arabayı park edip restorana girmiştik. Siparişlerimizi söyleyip etrafı gözlemlemeye başlamıştık. Sanki konuşacak hiç bir şeyimiz yokmuş gibi... Buraya ilk kez geliyormuş gibi... Televizyondaki haber kanalına takılı kalmıştı, onu izledim. Sonra gözüm bir kaç masa ilerideki kitap okuyan bayana takıldı. Okuduğu kitap! Yüz yıllık yalnızlık. "Elfida!" diye seslendim. "Efendim?", "Arkanda, bir kaç masa geride tek başına oturan bir kadın var. Okuduğu kitaba bak." Hemen arkasını dönmedi, bir sağa bir sola bakarak göz ucuyla süzdü. Kitabı görünce tamamen dönüp baktı. Sonra bana dönüp "Tuhaf!" şaşırmıştı. Ben de öyle "Tesadüf diye bir şey yoktur değil mi? Bunu bana sen söylerdin." diyerek masaya yaklaştım. "Marquez dünyaca ünlü bir yazar, bu olabilir." dedi. Gözlerinin içine bakarak "Tamam, yazarın pek çok kitabı var. O kitap Kırmızı Pazartesi de olabilirdi değil mi?" diye sordum. "Bazen derin düşünmemek lazım, o kitabı milyonlarca kişi okuyor. Elbette okuyan biriyle karşılaşacağız.". "Evet, tam da bugünün sabahında değil mi?" diyerek gülümsedim. O sırada kahvaltılarımız geldi. 6 yıl öncesine gitmiştim... Mudanya! Elfida şimdi bana bakıp "Afiyet olsun bir tanem." diyecek gibiydi... "Özgür?!" Iyi misin? "Evet, sadece dalmışım.". "Afiyet olsun dedim." diyerek gülümsedi. Ben sadece gülümsedim, gülümsedim ve onu seyrettim.

Bundan kaçamazsın Elfida. Bu bir rüya değil, uyanıp kurtulamazsın. Beslediğim duygular tam da senin bahçende yeşerecek...

Hiç yorum yok:

Yorum Gönder